Sayfalar

10 Şubat 2011 Perşembe

Güven ve Sağlık

Toplumsal bir tavır olarak güven konusunda ne durumdayız acaba?
Karşımızdakine ne kadar güveniyoruz ?
Ne kadar güven veriyoruz? Eşimize, işimize, arkadaşımıza, çocuklarınıza, devletinize, hükümete, insanlığa, medeniyete, içinde yaşadığınız evrene, dine, Tanrı’ya ve hatta kendimize ne kadar güveniyoruz ?
Bu sağlığımıza nasıl yansıyor?
Bu yazıyı okuduktan sonra lütfen sakin bir köşeye çekilin, arkanıza yaslanın, derin bir nefes alın, rahatlayın. Bu soruları kendinize tek tek sorun ve cevabını yine kendinize verin?  Vereceğiniz cevaplar ve soru sormadaki cesaretiniz sizin bileceğiniz iş. 
İstatistikler ve gözlemlerimiz, güven duygumuzun zayıfladığını gösteriyor.
 Annesi tarafından güvenli bir kucakta büyütülen çocukta güven duygusunun temelleri sağlam atılıyor.
Tarlaya giderken bile sırtına bebeğini sarıp giden anneler azaldı. Kent hayatında  çalışan kadın, bebeğini evde kimin eline bırakıyor? Kreşler, çocuk bakım evleri gibi, insan zekasının bulduğu, fabrikasyon çözümlere çok görev düşüyor. Evrensel zekaya aykırı olan, suni  çözümler, hep arıza çıkarıyor.
İnsan bebeğine gerekli güveni verecek kadar zaman ayırmalı, yeteri kadar emzirmeli.  Vahşi doğada hayvanlar yavrularını, tek başına  yaşamayı öğrenene kadar korumaları altında tutuyorlar. Bir meyve olgunlaşmadan dalından düşmüyor. Düşerse de ona meyve denmiyor.
Evrensel zeka bunu gerektiriyor. Evrenin önerdiği çözümler hep basittir. Ama hep doğrudur. Doğal yaşamdan   sapmak, başımıza dert açmaktan başka bir işe yaramıyor kanaatindeyim.
Sonuçta olan nedir? Arızalı bir hayat, arızalı çözümler dayatıyor.  Ve hastalık türleri artıyor. Hasta sayıları artıyor. Doktorların hastalara sunduğu tedavi çeşitleri artıyor. Panik atak, klip sendromu (klip izleyen çocuklarda görülen otisizm belirtileri), AİDS,  bu örnekleri arttırabiliriz. Bu hastalıklar bizim bizzat yaşam tarzımız sonucu yarattığımız hastalıklardır.
 Düşün, hisset, gerçekleşsin.

 Evet neyi, nasıl hissedersek, sonuç öyle oluyor. Buna zihin bilim deniyor.
Beynimiz sürekli meşgul ve içinde olmadık fırtınalar yaratırken nasıl güvende olabiliriz ki. Sessiz ve dingin limanlara sığınmadan nasıl güvende olabiliriz ki. 

Haydi şimdi, şu andan itibaren başlayalım. Tüm sorunları birkaç dakikalığına beynimizden silelim. Sığınmak için  kendimize sessiz ve dingin bir liman bulalım. Bu Pazar karcı dağına yürüyüşe çıkalım. Bir çam ağacının altında sırtımızı ağaca yaslayarak bedenimizi ve zihnimizi birkaç dakikalığına dinlendirelim. Biz dinlenelim ki evren dinlensin.
Her daim dingin bir zeka ve beden dileğiyle,